14 Mart 2018 Çarşamba

ÖRGÜ SERÜVENİM


ÖRGÜ SERÜVENİM


Ee böyle mi geçecekti peki zaman? Tamam yazları mükemmel evimde pencereyi aç karşında deniz, git gir yüz çık güneşlen, arkadaşların gelsin onlarla eğlen. Ya kışları???

Ne yapsam ne yapsam ? Ev işi, yemek, Bonny, Tv, kitap… Zaman böyle geçmez benim illa beni meşgul edecek bir şey yapmam lazım dedim. Bir gün internette dolap içi düzenleyici ararken bir fotoğraf gördüm. Örgü sepet! Araştırdım nedir bu ördü sepet nasıl bir ip ile nasıl örülür zor mudur acaba? Mersine gittiğimde ipi ve tığı aldım eve dönünce internetten nasıl örüldüklerine dair videolar izleyip başladım örmeye. Eğlenceli de geldi. Yaptıklarımı Instagram hesabımda yayınladım hatta, e millet şaşırdı tabii benden böyle bir yetenek beklemiyor kimse. J

Renk renk ipler aldım kendime arkadaşlarıma öreyim diue mesajlar gelmeye başladı ‘’ sipariş alıyor musunuz? ‘’ diye. Bir iki hayır dedim ama soranların sayısı artınca düşündüm neden olmasın ki dedim. Yüksek kar amacı gütmeden satarım, kazandığım para ile yeni yeni rengarenk ipler alırım dedim J

Paspas, sepet, puset, Amerikan servisi, supla, çanta, puf, kedi yuvası, ayıcıklı paspas, poşetlik, kırlent, amigurumi oyuncaklar, bebek battaniyesi, anne kız çantası, eldiven, motif hırka… Bir sürü şey ördüm. Çoğu sipariş, bazıları da evimize. Sipariş yetiştirmek için akşam sadece makarna yediğimizi de bilirim, oturup sadece kendime ördüğümü de…

O kadar iyi geldi ki örgü örmek. Olumsuz bir şeyler düşündürmüyor bu hobi. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsun. Kısaca aranan kan bulunmuştu.

Gurbette yaşıyor olmanın zor taraflarını törpüleyen en büyük etken elbette ‘’ eşim ‘’ olmuştu. Sonuçta sevdiğim, aşık olduğum adamla evliydim. Ama aslında en büyük katlıyı sağlayan gizli kahraman ‘’ Bonny ’’ idi.

‘’ Hayvan besleme ‘’ , ‘’ hayvan sahibi olma ‘’ gibi sözcükleri sevmem ben çok soğuk gelir hep. Onlar hayvan, köpek değil ki değerini bilene EVLATTIR. 1 yaşındaki çocuktan ne farkı var? Birlikte oyunlar oynuyorsunuz, tuvaletini yapıyor ,hasta olup kusuyor temizliyorsun, kirleniyor yıkıyor kuruluyorsun, acıkıyor yemek yediriyorsun, sarılıp uyuyorsun… Eee? Çocuklarınızla da en az bunları yapmıyor musunuz? Aralarındaki tek fark onlar patili J

Bir sonraki yazımda ‘’ Bonny ile yaşam’’ı yazacağım. O zaman daha da çok hak vereceksiniz bana.

Bonibonum, anasının bal oğlu, kaymak oğlu… iyi ki varsın iyi ki bizimlesin J

İLDEN İLÇEYE GELİN GİDEN PELİN


Aman da maşallah başlığım da pek afilli olmuş.
Eski Türk filmlerinde köyden kente gelen kızın hikayesini anlatırlardı. Saçları açılıp permalanan, babetleri çıkarıp topuklu ayakkabıları giyen, adabı muaşeret dersleri alıp başında birkaç kitapla dik yürüme provaları yapan bir garip köylü kızı…
Bizim hikaye de tam tersi. Kızımız şehirde doyar, büyür, okullara gider, meslek sahibi olur, çalışır didinir sonra karşısına bir adam çıkar aklını başından alıverip götürür onu uzak diyarlara… J
Eşimle biz evlenmeden 6 ay önce geldi iş teklifi. Önce O gitti Aydıncık’a. Bir süre bekar bekar koskoca evde yaşadı yazık. E ben çalışıyorum Mersinde tabii. O ise iki haftada bir yanıma geliyordu. Ben ise bir yandan çeyiz hazırlığı yap, bir yandan çalış para kazan, bi yandan hasret çok zordu. Zordu zor olmasına ama o anların verdiği telaş ve heyecanla insan sonrasını pek net düşünemiyor. Ee bu kız okudu, meslek sahibi oldu çalışıyor. Evlendikten sonra n’olcak peki? Diplomalı mecburi ev hanımı mı? (Şimdi düşünüyorum da biz daha nişanlanmadan belli olmuş olsaydı bu gurbete gelin gideceğim annem babam beni verir miydi acaba J Verirlerdi verirlerdi bizde bi laf vardır yedi dağ arkasında olsun mutlu olsun diye)
Aklınızdan ‘’ ee ne var gittiğin yerde de çalış ’’ geçirdiğinizi duyar gibiyim.
Bahsettiğim yer Mersin’in Aydıncık ilçesi nüfusu 11.000. Deniz kenarında yosun kokulu en fazla 4 katlı apartmanların olduğu , çoğunlukla müstakil evleri olan , cam naylon seralarla toplu bir ilçe. Merkezinde 1 adet tuhafiyesi 3-5 adet marketi, 3 adet eczanesi, 1 adet kuyumcu, 2 adet züccaciyecisi var. Sahilde de 3 adet çay bahçesi, çarşıda PTT var hiçbir kargo şirketi yok.
Düşünün AVM yok, sinema yok, restoran yok, marketlerde dilediğiniz marka ürün yok, haftada bir gün kurulan bir pazar var o gün dışında bir sebzeye ihtiyacın olsa bulabileceğin hiçbir yer yok.
Şimdi bu saydığım varlar yoklar arasına iş yok güç yoku da ekleyin. Nüfusu sadece yaz sezonunda artış gösteren bu ilçenin de inşaat ile alakalı bir yatırımı olması zor. Kısaca mecburi işsiz inşaat teknikeriyim. J
Önceleri bir bocalama yaşadım tabii. Alışılagelmiş bir çalışma temposu, akşamları eve gittiğinde gördüğün anne ve baban, hafta sonları görüştüğün arkadaş çevren, sosyal hayatın… Bunlar geride kalmıştı. Artık bir süre sabah erken kalk akşam erken yat gibi bir mecburiyet de yok ( ki ben alarmı 5 dakika erteleyenlerdenim J ) Hayatında mutfağa annesi kanser olduktan sonra girmiş bir insan olarak sadece 2,3 adet basit yemek yapabilen biri olarak, birkaç ay kocamı kobay olarak kullandığım doğrudur. Sağ olsun hiç de şikayet etmedi ama değdi şimdi tabağın dibini sıyırıyor.
Mersin merkezde yaşıyor olsaydım çalışma hayatına devam edecektim elbette. E çalıştığım için hafta sonları görüşebilecektim annemlerle. Mantıken böyle. Ama bunun böyle olduğunu biliyor anlıyor olsam da gurbette olmanın psikolojisi bambaşka. Uzaksın sonuçta. Alo desen  10 dakika sonra yanlarında olamayacaklarını biliyorsun ya sanırım bu üzüyor insanı. Halbuki bazı aylar iki haftada bir bile gittim. Bazen ben kaldım eşim geri döndü. Ne bileyim doymuyor insan yetişemiyor. Alışveriş mi yapsın, sinemaya tiyatroya mı gitsin, arkadaşları ile mi görüşsün yoksa anne babası ile mi vakit geçirsin?
Ee böyle mi geçecekti peki zaman? Tamam yazları mükemmel evimde pencereyi aç karşında deniz, git gir yüz çık güneşlen, arkadaşların gelsin onlarla eğlen. Ya kışları???