14 Mart 2018 Çarşamba

İLDEN İLÇEYE GELİN GİDEN PELİN


Aman da maşallah başlığım da pek afilli olmuş.
Eski Türk filmlerinde köyden kente gelen kızın hikayesini anlatırlardı. Saçları açılıp permalanan, babetleri çıkarıp topuklu ayakkabıları giyen, adabı muaşeret dersleri alıp başında birkaç kitapla dik yürüme provaları yapan bir garip köylü kızı…
Bizim hikaye de tam tersi. Kızımız şehirde doyar, büyür, okullara gider, meslek sahibi olur, çalışır didinir sonra karşısına bir adam çıkar aklını başından alıverip götürür onu uzak diyarlara… J
Eşimle biz evlenmeden 6 ay önce geldi iş teklifi. Önce O gitti Aydıncık’a. Bir süre bekar bekar koskoca evde yaşadı yazık. E ben çalışıyorum Mersinde tabii. O ise iki haftada bir yanıma geliyordu. Ben ise bir yandan çeyiz hazırlığı yap, bir yandan çalış para kazan, bi yandan hasret çok zordu. Zordu zor olmasına ama o anların verdiği telaş ve heyecanla insan sonrasını pek net düşünemiyor. Ee bu kız okudu, meslek sahibi oldu çalışıyor. Evlendikten sonra n’olcak peki? Diplomalı mecburi ev hanımı mı? (Şimdi düşünüyorum da biz daha nişanlanmadan belli olmuş olsaydı bu gurbete gelin gideceğim annem babam beni verir miydi acaba J Verirlerdi verirlerdi bizde bi laf vardır yedi dağ arkasında olsun mutlu olsun diye)
Aklınızdan ‘’ ee ne var gittiğin yerde de çalış ’’ geçirdiğinizi duyar gibiyim.
Bahsettiğim yer Mersin’in Aydıncık ilçesi nüfusu 11.000. Deniz kenarında yosun kokulu en fazla 4 katlı apartmanların olduğu , çoğunlukla müstakil evleri olan , cam naylon seralarla toplu bir ilçe. Merkezinde 1 adet tuhafiyesi 3-5 adet marketi, 3 adet eczanesi, 1 adet kuyumcu, 2 adet züccaciyecisi var. Sahilde de 3 adet çay bahçesi, çarşıda PTT var hiçbir kargo şirketi yok.
Düşünün AVM yok, sinema yok, restoran yok, marketlerde dilediğiniz marka ürün yok, haftada bir gün kurulan bir pazar var o gün dışında bir sebzeye ihtiyacın olsa bulabileceğin hiçbir yer yok.
Şimdi bu saydığım varlar yoklar arasına iş yok güç yoku da ekleyin. Nüfusu sadece yaz sezonunda artış gösteren bu ilçenin de inşaat ile alakalı bir yatırımı olması zor. Kısaca mecburi işsiz inşaat teknikeriyim. J
Önceleri bir bocalama yaşadım tabii. Alışılagelmiş bir çalışma temposu, akşamları eve gittiğinde gördüğün anne ve baban, hafta sonları görüştüğün arkadaş çevren, sosyal hayatın… Bunlar geride kalmıştı. Artık bir süre sabah erken kalk akşam erken yat gibi bir mecburiyet de yok ( ki ben alarmı 5 dakika erteleyenlerdenim J ) Hayatında mutfağa annesi kanser olduktan sonra girmiş bir insan olarak sadece 2,3 adet basit yemek yapabilen biri olarak, birkaç ay kocamı kobay olarak kullandığım doğrudur. Sağ olsun hiç de şikayet etmedi ama değdi şimdi tabağın dibini sıyırıyor.
Mersin merkezde yaşıyor olsaydım çalışma hayatına devam edecektim elbette. E çalıştığım için hafta sonları görüşebilecektim annemlerle. Mantıken böyle. Ama bunun böyle olduğunu biliyor anlıyor olsam da gurbette olmanın psikolojisi bambaşka. Uzaksın sonuçta. Alo desen  10 dakika sonra yanlarında olamayacaklarını biliyorsun ya sanırım bu üzüyor insanı. Halbuki bazı aylar iki haftada bir bile gittim. Bazen ben kaldım eşim geri döndü. Ne bileyim doymuyor insan yetişemiyor. Alışveriş mi yapsın, sinemaya tiyatroya mı gitsin, arkadaşları ile mi görüşsün yoksa anne babası ile mi vakit geçirsin?
Ee böyle mi geçecekti peki zaman? Tamam yazları mükemmel evimde pencereyi aç karşında deniz, git gir yüz çık güneşlen, arkadaşların gelsin onlarla eğlen. Ya kışları???

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder